Anayasa Mahkemesi, Kişisel verileri talep etme hakkı kapsamında Anayasa’nın 20. Maddesine atıfta bulunduğu bir karar verdi. Söz konusu kararda veri sahibinin talebinin gerekçesiz ve açıkça dayanaktan yoksun bir şekilde reddedilmesi hukuka aykırı bulundu.
20 Aralık 2022 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi Kararı’nda Başvurucunun kullandığı telefon hattına ait bilgilerin verilmesine yönelik talebin reddedilmesi ile özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkıyla bağlantılı etkili başvuru hakkının ve Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkıyla bağlantılı etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Karara konu olayda, Başvurucu, müşterisi olduğu A. İletişim Hizmetleri A.Ş. (Şirket)’den 2014 – 2015 yılları arasında kullanmış olduğu telefon hattına ait internet verilerini, log kayıtlarını, telefonun IMEI bilgilerini, Hot Spot (açık Wi-Fi noktası) kullandığı tarih bilgilerini ve cep telefonu ile internet kullandığında başka aboneler ile ortak aldığı IP numaralarını talep etmiştir.
Şirket ise bu talebe binaen müşteri hizmetleri üzerinden Başvurucu ile iletişime geçerek bu bilgileri yalnızca beş yıl boyunca kayıtlarında sakladıklarını ve ancak mahkemelerden bir talep olması dahilinde bu verileri paylaşabileceklerini belirtmiştir. Söz konusu cevaba istinaden Başvurucu, ilk derece mahkemesinde dava açmıştır. Lakin Şirket davaya cevap dilekçesinde; Başvurucunun söz konusu bilgileri farklı yollardan alabilecekken başvuruda bulunduğu, ayrıca başvuru gerçekleştirilse dahi ancak talep tarihinden iki yıl öncesine kadar olan kayıtlara erişebileceklerini ifade etmiştir.
Şirket’in cevap dilekçesinde Elektronik Haberleşme Sektörü’ne İlişkin Tüketici Hakları Yönetmeliği m. 5’e atıfta bulunarak abonelerin ayrıntılı fatura talep edebilme hakkı olduğunu ve bu hak ile birlikte IMEI bilgisine ulaşılabildiği belirtilmiştir. Mahkeme tüm bu nedenlerden ötürü davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde dikkat çeken hususlarda ise davada tespiti talep edilen hususların bir hak ya da hukuki ilişkiden ziyade maddi verilere ilişkin olduğu vurgulanmıştır. Anılan verilerin ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının konusunu oluşturmadığı, menfaatin varlığının ispatlanamadığı belirtilmiştir.
Başvurucu ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yoluna başvurmuş lakin talep esastan reddedilmiştir. Nihai karar 20/01/2018 tarihinde verilmiş ve Başvurucu gerekçeli kararı Anayasa Mahkemesi’ne taşımıştır.
Anayasa Mahkemesi yaptığı inceleme sonucunda ulusal ve uluslararası hukuka atıfta bulunarak karar vermiştir.
Söz konusu olay kapsamında Anayasa’nın 5., 20. ve 40. maddelerinden bahisle özel hayata saygı kapsamında kişilerin özel hayatına ve aile hayatına keyfi müdahalenin Devlet tarafından önlenmesi gerekliliği ifade edilmiştir. Bu hak kapsamında korunan mahremiyet hakkı ise Karar’da belirtildiği üzere sadece yalnız kalma hakkından ibaret olmayıp kişilerin kendileri ile alakalı bilgileri kontrol edebilme hukuksal çıkarını da korumaktadır. 20. maddede aynı zamanda tüm vatandaşların kendileri ile ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu, bu hakkın kişinin kendisi ile ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirmeyi, bu verile erişebilmeyi, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etmeyi ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını da öğrenmeyi kapsadığını belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi içtihatlarında da tekraren ifade edildiği üzere kişisel veri belirli veya kimliği belirlenebilir olmak kaydıyla bir kişiye ilişkin tüm bilgileri ifade etmektedir. Bu kapsamda 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun da temel amacı olan “kişiye ait veriyi korumak” saiki önemlidir. Kişisel veri yalnızca ad – soyad, telefon numarası ve TCKN değil; parmak izi, hobiler, cinsel tercihler, IP adresleri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm verilerdir.
Somut vakıada başvurucunun müşterisi olduğu şirkete karşın talep ettiği bilgilerin kendisine sağlanmaması nedeniyle ilk derece mahkemesinde tazminat istemli açılan dava; tespit davasının konusunu oluşturmadığı ve manevi tazminat koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucunun iddiaları bu sebepler göz önünde bulundurularak Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen kişinin kişisel verilerinin korunması hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
Hukuk devleti ilkesi ile bağlantılı olarak demokratik toplumlarda kişisel verilerin işlenmesi süreci şeffaf bir biçimde gerçekleştirilmeli ve bu ödevin gereği olarak veri sahiplerine kişisel verilere erişim imkânı tanınmalıdır. Bu veriler işlenirken yaşanan ihmaller nedeniyle veri sahipleri tarafından dava açılması hukuk devleti ilkesinin bir tezahürüdür. Bu nedenle somut olayda mahkemelerin çok dar bir yorumla söz konusu talepleri hak ya da hukuki ilişkiden ziyade maddi verilere indirgemesi ve davayı reddetmesi hak kayıpları doğurmuştur.
Açıklanan gerekçeler ile birlikte özel hayata saygı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğine, kararın bir örneğinin ilk derece mahkemesine göndererek yeniden yargılama yapılmasına ve başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.