Önemli ve farklı olanın ulaşılabilir bilgi ile eşleştiği inovasyon çağı, hukuk sektörünü de köklü bir değişime sürüklemektedir. Eski örgütlenme ve çalışma yöntemlerinin alt üst olmasının yanı sıra değişen fırsatların getirdiği harekete geçme dürtüsü yalnızca ekolojik yaşamı değil, endüstri hayatını da bilfiil etkilemektedir. Bu konjonktürde hukuk içerisinde yer alan aktörlerin de diğer sektörler ile iş birliği içerisinde çalışarak sürdürülebilir çalışma modelleri geliştirmesi gerekmektedir.
2019 yılında Çin’de başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgınının tetiklediği eşitsizlik ve yaygın yoksulluk; daha iyi bir dünyanın inşası için çözümleri zorunlu kılmaya başladığında sürdürülebilirlik kavramı bu kadar revaçta değildi. Yaşanan kriz döngüsü dijitalleşmeyi hızlandırırken pek çok beyaz yakalı çalışanı da evine kapattı. Toplumun refah düzeyinin arttırılması ve pek çoğunun bilinçlendirilmesi adına hukuk sektöründe yer alan kişilerin değişime öncülük ederek farkındalığı arttırması beklenmektedir.
Sürdürülebilirlik kavramının birçok farklı tanımı vardır lakin 1987 yılında Birleşmiş Milletler tarafından değişim için küresel bir gündem formüle etmekle görevlendirilen Brundtland Komisyonu sürdürülebilirliği şu şekilde ifade etmiştir:
“Bugünün gereksinimlerini, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını giderme yeteneğinden ödün vermeden karşılayan kalkınma.”
2015 yılında, Birleşmiş Milletler üyesi 193 ülke tarafından yoksulluğu ortadan kaldırmak, dünya gezegenini korumak ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak üzere 2030 sonuna kadar ulaşılması için belirlenen 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi kabul edilerek benimsenmiştir. Bu kapsamda dijitalleşen ve globalleşen dünyanın ihtiyaçlarının farkında ve sürdürülebilirlik odaklı bir hukuk mesleğinin yaratılması ihtiyacı doğmuştur.
Kişisel bilgisayarların yaygınlaşmaya başlaması ile ofislerde kağıtsız ve sürdürülebilir yeşil bir bakış açısının uygulamaları ise artış göstermiştir. Kalkınma Amaçları ile doğrudan bağlantılı olan yeşil ekosistem fikri; dijital çağda bilgiyi alma, kopyalama, yeniden üretme gibi işlevleri kâğıt sayfalarına sıkıştırmadan yapmaya çalışmaktadır. Sektörel bazda kâğıdı en çok kullananların ise hukuk aktörleri olduğu 2008 yılında yapılan bir araştırma ile ortaya konulmuştur.
Yakın tarihte Nielsen Holding tarafından hukuk firmalarının kâğıt kullanımı ölçeklendirmek üzerine derlenen raporda; bir avukatın yılda ortalama 100.000 sayfaya kadar kâğıt kullandığı ortaya çıkmıştır. Amerika bazlı Rapor’da bir çalışma yılının ortalama 2.000 saat olduğu düşünülürse, saatte 50 sayfa kullanan avukatların, neredeyse dakikada 1 sayfaya ulaşabildiği gözler önüne serilmiştir. Aynı zamanda bu korkunç yığın, Amerika Yüksek Mahkeme Binası’nı 66 kez uçtan uca sarmaya yetecek kadar büyük bir dizi de oluşturmaktadır.
Porter Wright Morris & Arthur hukuk bürosu, Amerikan Barolar Birliği ve Amerika Çevre Koruma Dairesi ile birlikte hazırlanan “iklim sorunu çözüm önerileri” metnine imzacı olanların ilkiydi. Bu kapsamda hukuk sektörünün daha sürdürülebilir olması derledikleri bazı öneriler şu şekilde sıralanabilir:
1. Kâğıt kullanımının azaltılması!
Hukuk sektöründe sözleşme taslaklarından, bilgi notlarına kadar hemen hemen her alanda kâğıt kullanılmaktadır. İlgili kağıtların genelde birden çok kopyası alınarak “partner” avukatlara sunulmakta ve çoğunlukla tamamen uygun hale gelene kadar birkaç versiyon aynı döngüyü tekrarlamaktadır.
Arnold & Porter firması tarafından yapılan ankette, tipik bir avukatın yılda 20.000 ila 100.000 sayfa kopya kâğıdı kullandığını ifade etmektedir. En nihayetinde bu durum bir sene içerisinde 4,5 ton karbondioksit salınımıanlamına gelmektedir.
Mahkemeye sunulması gereken evrakların matbu olması bazı hukuk sistemlerinde zorunludur. Bu zorunluluğun en son aşamasına gelene kadar basılı herhangi bir doküman kullanmamak, dijital dönüşümü kabul ederek iş ve işlemleri sanal dünyaya taşımak kâğıt kullanımına alternatif bir çözüm olarak sunulabilir.
2. Sürdürülebilir tedarik zincirleri!
Çevresel Olarak Tercih Edilen Satın Alma (EPP) programı, çevre üzerinde daha az etkiye sahip olan ürün ve hizmetleri satın alma uygulaması anlamına gelmektedir. EPP, sürdürülebilirlik sertifikasına sahip (bir markanın yeşil olma taahhüdünü gösteren sertifika) ürünlerin özel olarak satın alınmasını teşvik etmektedir.
EPP yönergelerine uymak, herhangi bir hukuk firmasını sürdürülebilir satın alma kararları vermesi adına mükemmel bir ilk adımdır. Bu aynı zamanda tek kullanımlık plastik ve kâğıt gibi sarf malzemelerinin kullanımının azaltılması anlamına da gelmektedir. Dijitale geçmek ve plastik alternatiflere ve yeniden kullanılabilir ürünlere yönelmek, EPP programıyla daha iyi uyum sağlamanın düşük maliyetli yollarından biridir.
3. Atıkları azaltarak geri dönüşümü arttırmak!
Sürdürülebilir olmak için hukuk firmalarının atık sorunlarını ele alması ve döngüsel ekonomi kurallarına uyması gerekmektedir Atık malzemelerinin geri dönüştürülebilir seçilmesi ve yeniden kullanılması, çevrimiçi, bulut tabanlı bir dokümantasyon platformuna geçiş yapılması, ampuller, piller, mürekkep ve toner kartuşları ile elektronik cihazların geri dönüştürülmesine katkıda bulunmak yeşil döngünün canlılığını ve dinamikliğini arttıracaktır.
4. Sürdürülebilirlik konusunda çalışanlara eğitimler düzenlemek!
Verimliliğin ön planda olduğu bir işyeri kültürü oluşturmak için çalışan bağlılığı programlarının tasarlanması gerekmektedir. Bu nedenle çalışanların ilgisini sürdürülebilirliğe çekmeye çalışmak ve onlara harekete geçmeleri için ihtiyaç duydukları bilgileri sağlamak önemlidir.
5. Yenilenebilir enerji kaynağı kullanımı!
Operasyonlara güç sağlamak için yenilenebilir bir enerji kaynağına geçmek, bir kuruluşun karbon ayak izini azaltarak marka imajını iyileştirecek ve önemli ölçüde maliyet tasarrufu sağlayacaktır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının çoğu çok az sera gazı emisyonu oluşturmaktadır. Böylece şirket olarak yeşil tasarruf sağlayabilir, yenilenebilir enerji sertifikası alarak müşterilerinize gezegeni önemsediğinizi gösterebilirsiniz.
Hukuk firmalarının sürdürülebilirliği, hukuk endüstrisinde sosyal ve çevresel olarak zarar verici operasyonları önlemeyi amaçlayan stratejik bir iş değişimidir. Kuruluşların karbon ayak izini azaltırken çalışanlar için de sağlıklı bir iş-yaşam dengesi oluşturulabilir.